30 Eylül 2015 Çarşamba

ŞEMSİYELİ ŞEMPANZE








ŞEMSİYELİ ŞEMPANZE
( Masalın ilk betimleme kısmı buğulu, yavaş ve heyecanlandırıcı bir ses tonu ile okunur)
Dünyanın çook çok uzak ülkelerinden birinde, Amazon adı verilen yağmur ormanları varmış. Bu ormanlara 1 yıl içinde bir denizi dolduracak kadar çok yağmur yağarmış. Amazon ormanları öylesine büyükmüş ki; içine bir giren bir daha yolu bulup içinden çıkamazmış… Bu ormanın insan eli değmemiş, kuytu bir köşesinde bir şempanze ailesi yaşarmış. ( insan eli değmemiş ne demek? Peki kuytu ne demek?)  Bu ailede anne şempanze, baba şempanze ve yavru şempanze varmış. Şempanze ailesi bütün gün ağaçların dallarından oradan oraya zıplar dururmuş. Ormanda buldukları yemişlerle beslenir, muzu da çok severlermiş. Yavru şempanze çok meraklıymış. Her şeyi çok merak eder, sorular sorar, her şeyi öğrenmek istermiş. Anne şempanze ve baba şempanze ise, yavru şempanzenin her sorduğuna cevap verirmiş. Eğer anne ve baba şempanze, yavru şempanzenin sorduğu soruyu bilmiyorsa hep birlikte araştırıp öğreniyorlarmış. Yavru şempanze bu sayede o kadar fazla şey öğrenmiş ki; neredeyse dünyadaki her şeyi bildiğini zanneder olmuş. Oysaki dünyada öğreneceği daha çok şey var değil mi…?
Günlerden bir gün çok yağmur yağmaya başlamış. Ee.. adı üstünde yağmur ormanı. En çok yağmur burada yağar. O günkü yağmur öylesine şiddetliymiş ki, ağaçların dalları kırılmış hatta ağaçlar devrilmiş. Karıncaların yuvalarına, yılanların deliklerine su basmış… Yavru şempanze o gün ilk kez yağmurdan korkmuş. ( sen yağmurdan korkar mısın?) Yağmur dindikten sonra anne şempanze ve baba şempanze, yavru şempanzeyi alarak nehirin kıyısına yiyecek aramaya inmişler. İnmişler inmesine ama yağmur her şeyi silip süpürmüş. Etrafta ne yiyecek bir şey kalmış ne de tutunacakları bir dal… O günden sonra yavru şempanze hem yağmuru sevmemeye hem de yağmurdan korkmaya başlamış. ( sence yağmur korkulacak bir şey mi?) o gün nehir kıyısına indiklerinde nehir çok uzak yerlerden değişik değişik malzemeler taşımaya başlamış ormana. Çünkü yağmur çok fazla yağınca nehirin suyu da çoğalmış. Su ormana, değişik ağaç dalları, yapraklar, sandallar taşımış. Bir gün yavru şempanze nehir kıyında dolanırken yeşil bir şey görmüş. Ne olduğunu anlayamamış. “oysaki annem ve babam bana her şeyi öğretmişti ama bunun ne olduğunu bilmiyorum” demiş kendi kendine. O an daha öğrenmesi gereken çok şey olduğunu anlamış. Hemen yeşil cismin yanına gitmiş. (cisim ne demek sence?)
-       - Merhaba benim adım yavru şempanze,senin adın ne? Diye sormuş merakla.
Bu cisim yeşil bir şemsiyeymiş. Şemsiye çok uzak yerlerden yağmurla birlikte buralara kadar sürüklenmiş.
-       -Merhaba benim adım da şemsiye. Ben bir uçaktan düştüm. Rüzgarlarda savruldum, yağmurlarda sürüklendim, buralara kadar geldim, deyivermiş.
Şemsiyenin ne demek olduğunu bilmeyen şempanze;
-      - Tanıştığımıza memnun oldum ama ben senin ne olduğunu bilmiyorum, seni ilk kez görüyorum, demiş.
Bunu duyan şemsiye çok şaşırmış;
-       - Neden? Sizin buralarda hiç yağmur yağmaz mı? Ben yağmur yağdığında kullanılırım. İnsanların beni başının üstünde tutarak ıslanmaktan kurtulurlar, demiş.
Yavru şempanzenin kafasında bir sürü soru birikmiş. İnsanlar kim? Neden ıslanmaktan korkuyorlar? Şemsiye onları neden koruyor? …
Yavru şempanze bunları düşünürken şemsiye tekrar konuşmaya başlamış;
-      - Yoksa sen hayatında hiç insan görmedin mi? Ben sana geldiğim yerle alakalı bir sürü şey anlatabilirim ama önce beni güzelce açıp kurutman lazım, demiş.
Yavru şempanze hemen şemsiyeyi alıp yaşadığı ağaca doğru yürümeye başlamış. Yolda şempanzeyi görenler şemsiyenin ne olduğunu çok merak etmiş. Yavru şempanze eve girer girmez anne ve babasına olan biteni anlatmış. Şemsiyeyi kuruttuktan sonra;
-       E anlat bakalım şemsiye, sen nereden geldin? Diye sormuş.
Şemsiye başlamış anlatmaya;
-       -Ben şehir denen çok büyük bir yerden geldim. Orada ağaçlardan ve hayvanlardan çok insan yaşar. Şehirlere yağmur pek yağmaz. İnsanlar bütün ağaçları kesti, ağaç olmayınca yağmur da yağmadı. Yağmur yağdığında ise insanlar kıyafetleri ıslanmasın diye şemsiyeleri yaptılar. Aslında hasta olmamak için şemsiye kullanmak gerekir. Özellikle çocuklar mutlaka yağmur yağınca şemsiye kullanmalıdır. Yoksa üstleri başları sırılsıklam olur ve hasta olurlar. Ben bir gün bir uçaktan aşağı düşüverdim. Bilmediğim bir yere geldim. Rüzgarlar beni uzak uzak yerlere savurdu. En son bir nehire düştüm. Sonra öyle çok yağmur yağdı ki; kendimi sizin ormanda buluverdim. İşte bütün hikayem bu, demiş.
Şemsiyenin anlattıkları heyecanla dinleyen şempanze şemsiye ile arkadaş olmuş.  Birlikte oyunlar oynamışlar. Yeşil şemsiye açılınca kocaman olmuş. Artık herkes yavru şempanzeye Şemsiyeli Şempanze demeye başlamış. Şemsiyeli şempanze o günden sonra her yağmur yağdığında şemsiyenin altına girmiş ve bir daha yağmurdan hiç korkmamış.
Günlerden bir gün Şemsiyeli Şempanze şemsiyesini açmaya çalışmış. Düğmesine basmış, bezinden çekiştirmiş, demirlerini kurcalamış ama bir türlü açmayı becerememiş. Ağlaya ağlaya babasının yanına gitmiş;
-       - Baba şemsiyem açılmıyor, uğraştım ama yapamadım, demiş.
Babası ağladığını görünce;
-       - Ağlayacak bir şey yok, ağlayarak derdini anlatırsan seni anlayamam, ağlamadan anlat o zaman bakalım birlikte neler yapabiliriz, demiş ve şemsiyeyi eline almış.
Şemsiyeyi eline alan baba şempanze sağına soluna bakmış. Meğer şemsiyenin demirleri küflendiği için yavru şempanze onu açamamış.(küflenmek ne demek?) Hemen şemsiyeli şempanze ile birlikte ormanda küf gideren ağaç yaprağı aramaya başlamışlar. Ormanda yürümüşler yürümüşler en sonunda küf gideren ağaç yapraklarını bulmuşlar. Bir sürü küf gideren yaprak topladıktan sonra evlerine geri dönmüşler ve birlikte şemsiyenin demirlerini silmeye başlamışlar. Demirleri ovalamışlar ovalamışlar, demirler elmas gibi parlamaya başlamış.
-      - Al şimdi aç bakalım açılacak mı şemsiyen? Demiş babası.
Şemsiyeyi eline alan şemsiyeli şempanze heyecanla şemsiyeyi açmış. Pat! Diye açılıvermiş şemsiye.şemsiyeli şempanze o kadar mutlu olmuş ki; babasının boynuna sarılmış;
-       -Teşekkür ederim babacığım, bundan sonra sana derdimi ağlamadan anlatacağım, demiş.
Babası buna çok sevinmiş. 
O günden sonra şemsiyeli şempanze şemsiyesini yanından hiç ayırmamış ve eşyalarına her zaman çok iyi bakmış. Ormandaki bütün hayvanlar da şemsiyeli şempanzeyi örnek almışlar…

Derya Güneş

ÇALIŞAN ANNELER VE ÇOCUKLARI



ÇALIŞAN ANNE VE ÇOCUKLARI
SORU- CEVAP

1.SORU: Daha önce çalışan biriydim, çocuğum olunca ara verdim, çocuğum kaç aylıkken işe dönmem en doğru olur?
CEVAP: Bunun için tam olarak şu aylık olduğunda başlamanız lazım demek yanlış olur. Her çocuğun en başta mizacı, yetiştirilme tarzı ve anneye olan bağımlılığı farklıdır. Bu yüzden temel olarak İLK 6 AY ANNE SÜTÜ ALDIKTAN SONRA, çocuk değil, anne ne zaman hazırsa o zaman işe başlamalıdır. Eğer imkanınız varsa 2 yaşına kadar siz bakın, çalışmaya daha sonra başlayın. Eğer bu imkana sahip değilseniz 6 aydan sonra başlamanız en uygunudur.

2.SORU: Bebeği olan anneler çalışma sürecinde nelere dikkat etmelidir?
CEVAP: öncelikle çalışmaya giderken bebeği emanet ettiğiniz kişinin güvenirliğini kontrol edin. büyükanneler veya akrabalardan biri bile bakıyor olsa, sizin verdiğiniz eğitim ve yetiştirme tarzının çok dışına çıkmaması gerektiğini bildirin. 
Bebeğin günlük besin ihtiyacını işe gitmeden önce mutlaka yazılı şekilde belirtin.
Hangi saatlerde yemek yedirilecek, nelere alerjisi var, ne yedirilecek, mama nasıl hazırlanacak, kaç saatte bir altı kontrol edilecek ve değiştirilecek, hangi oyuncaklarla oynaması gerekir vs hepsi yazılı bir şekilde bakıcıya verilmeli.
mümkünse eğitimli bir bakıcı tutulmalı ve yine mümkünse evde güvenlik kameraları olmalı.
Çocuğun bedeni her akşam kontrol edilmeli.
Bakıcıya gün içinde neler yaptıkları, anormal bir durum, rahatsızlık olup olmadığı her gün sorulmalıdır.
Anne bakıcı ile gün içinde mutlaka telefonda görüşmelidir.
Evde bir ev telefonu olmalı ve bakıcı evden aranmalıdır.

3.SORU: Çocuğa bakıcı tutarsak, kendi evimizde mi baktırmalıyız yoksa bakıcının evine mi götürmeliyiz?
CEVAP: En doğrusu bakıcının eve gelip, kendi evinizde çocuğunuza bakmasıdır. Böylelikle annesi evden ayrılıp çalışmaya giderken en azından çocuk yabancı bir yere gidiyormuş, terk edilmiş hissine kapılmaz. 
Eve çağırılan bakıcının referansı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

4.SORU: Çocukla vedalaşma nasıl olmalıdır?
CEVAP: Anne çocuktan ayrılırken dramatik veda sahneleri yaratmamalıdır. Zaten bebek büyük ihtimal yürüyemiyor olduğu için annesinin peşinden koşamayacaktır. Anne çocuğu kandırmadan, çocuğa yalan söylemeden sadece bir kez öpüp, "akşam görüşürüz" diyerek yanından ayrılmalıdır ve bu her gün bu şekilde istikrarlı olarak devam ettirilmelidir. (Çok yüksek ihtimal anne işe giderken zaten çocuk uyuyor olur)

5.SORU: Anne gittikten sonra çok ağlayan çocuk için ne yapılmalı?
CEVAP: Anne ayrılmadan önce mutlaka çocuğu sakinleştirmeli hatta mümkünse işe gideceğini belirterek uyutmalıdır. Uyandığında çocuk çok ağlarsa veya anne gittikten sonra arkasından ağlarsa anne kesinlikle geri dönmemelidir. Ağlamasına aldırmadan ( bu bir anne için çok zordur ama onun iyiliği için yapmak zorundasınız) işe gitmek zorunda olduğunu belirtip işe gitmeli ve söz verdiği saatte geri dönmelidir. Anne gittikten sonra çocuk saatlerce ağlıyorsa burada bakıcıya iş düşer. Çocuğu avutmak, oyalamak, kandırmadan onu ikna etmek bakıcının görevidir. Çocuğu iyi tanıyarak sevdiği oyunları oynatmak, sevdiği oyuncakları almak geçici bir çözüm yolu olabilir. Çocuğunuz ağlıyor diye işi bırakmak ise yapılabilecek en büyük hatadır. Bunu yaparak çocuğa "benim çalışmam bir hataydı, sen ağlayarak bana doğru yolu gösterdin, şimdi işi bırakabilirim" mesajı verirsiniz ve birdaha işe başlamanız çok zor olur.

6.SORU: Anne işten döndükten sonra nasıl vakit geçirmelidir?
CEVAP: Anne işten geldikten sonra ellerini yıkayıp kesinlikle ilk 15 dakika tamamen çocuğu veya çocukları ile özel olarak ilgilenmelidir. Sarılıp, öpmeli ve "sizi çok özledim, hasretinizden öldüm" vs demek yerine " bugün ben işteyken nasıl vakit geçirdin, bakıcı ablanla en çok ne yaparken eğlendin?" soruları sorulmalıdır. Çocuk konuşmayı bilmiyorsa kucağa alınıp bol bol sevilmeli, okşanmalıdır. İlk 15 dakikadan sonra anne " üstümü değiştirip rahatlamam ve biraz dinlenmem lazım" diyerek çocuğa bilgi vermeli ve işini yaparken çocukla konuşmaya devam etmelidir. Çocuğun içini dökmesi sağlanmalıdır. Çocukla çocuğun yaşına uygun oyunlar oynanmalı, anne bizzat bu oyunların içinde olmalıdır. Anne işten geldikten sonra çocukla temassal oyunlar oynamalıdır. Temassal oyunlar; çocuğa bol bol dokunmanızı ve sarılmanızı gerektiren hiperaktif oyunlardır. 

7.SORU: Anne işten geç geldiyse ve çocuk uyuduysa ne yapılmalıdır?
CEVAP: Çocuk uykuya dalalı bir saat olmadıysa öprerk uyandırılmalı ve anne çocuğu kendi koynunda tekrar uyutmalıdır. Yani; çocuk gün bitmeden annesini bir kere mutlaka ama mutlaka görmelidir.

8.SORU: Çalıştığım için kendimi çok suçlu hissediyorum, bu çocuğuma da yansıyor, neler yapabilirim?
CEVAP: Öncelikle suçluluk psikolojisinden sıyrılın. Artık hem eve maddi gelir sağlamak, hem babaya destek olmak hem de kadının toplumsal hayattaki yerini güçlendirmek için kadınlar çalışmak zorundadır. Çalışmayanların da elbetteki kendi tercihi. Bu tercihlerden doğru veya yanlış olanı diye bir şey yoktur. Anne hangisini yapmak zorunda hissediyorsa o, doğru karardır.  Suçluluk hissetmeyin çünkü; maddi anlamda gelir arttırmak için çalışıyorsanız zaten çocuğunuzun geleceğini düşündüğünüz için yapıyorsunuz demektir. Kendinizi iyi hissetmek için çalışıyorsanız; zaten olması gereken de budur. Sizi asıl suçlu hissettiren şey; çalışmak değil, çocuğunuzdan ayrı olmaktır. Ancak biliyorsunuz ki; zaten hayatı boyunca dizinizin dibinde oturmayacak. Ufak alıştırmalarla sizden kopması onun çok daha öz güven sahibi bir birey olmasını sağlar. Çocuğun ağlaması annenin işi bırakmasına sebep olamaz. 

9.SORU: Çalışmaya başlamanın artıları nelerdir?
CEVAP: Öncelikle anne eve maddi bir gelir sağladığı için kendine olan öz güveni artar, daha pozitif bir birey olur.
Çocuk bağımsız hareket etmeyi, anneden kopabilmeyi küçük yaşlarda öğrenir ve bu da özellikle kreşe, anasınıfına, anaokuluna veya ilkokula başlarken anneye ve çocuğa çok kolaylık sağlar.
Anne; çevresi genişlediği için yeni fikirlere daha açık hale gelir ve kendini geliştirdikçe çocuğuna olan bakış açısı zenginleşir.
Çocuk, anne dışındaki kişilere sempati duymayı ve dışa dönük olmayı öğrenir.
Çocuk; girişken olmayı öğrenir.
Çalışan annelerin çocukları öz bakım becerilerini daha hızlı kazanır.
Annesi çalışan çocuklar 6 aylıktan itibaren "bağımlılık" denen illet duygudan çok hızlı şekilde sıyrılırlar. ( anneye olan bağımlılık duygusu)

10.SORU: Çalışmaya başlamanın dezavantajları nelerdir?
CEVAP: Anne kendini suçlu hissedebilir.
Bebeğin ağlaması annede aşırı ve gereksiz bir üzüntüye sebep olabilir.
Anne çocuğun ilke kez yürümesini göremeyebilir, ağzından ilk çıkan kelimeyi duyamayabilir. (bir ihtimal)
Annenin çocuğa olan özlemi; annede " hayır " kelimesinin kullanılmasını engelleyebilir. Anne çocuğun her dediğine tamam, evet demek zorunda hissedebilir kendini.
Bakıcı kötü olabilir, çocuğa yanlış davranabilir.
Anne çalışmaya başladıktan sonra çocuğa bakan kişi tarafından evde bir disiplin boşluğu oluşturulabilir. Örneğin siz kola içmesine asla izin vermiyorsunuz ama bakan kişi veriyor. Bu da bir süre sonra çocukta anne ve bakıcıyı kıyaslama düşüncelerine sebep olabilir.
Çocuk, annenin hiç istemediği şekilde yetiştirilebilir. 
Yanlış bakıcı, psikolojik şiddetten tutun da cinsel istismara kadar her şeye sebep olabilir. O yüzden bakıcınızı iyi seçin.

Çalışan annelerin en büyük sorunlarından biri; çalıştığı için çocuğuna hayır diyememektir. Oysaki bu konuda çalışan anne veya ev hanımı anne diye bir ayrım yoktur. Anne günde 23 saat bile çalışıyor olsa, kalan 1 saatte hayır demesi gereken konularda çekinmeden hayır diyebilmelidir.
1 yaşından küçük bebeklerde en çok dikkat edilmesi gereken noktalar genel olarak; bakıcı, alerjiler, güvenlik ve iletişimdir. Çünkü 1 yaştan küçük bebeklerde kendini ifade etme olgusu çok kısırdır. Bu yüzden çocuğa bakan kişi ile sağlam bir iletişim halinde olunmalıdır.












































29 Eylül 2015 Salı

okula hazırlık



ÇOCUĞU SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE OKULA NASIL HAZIRLARIZ?
OKULA ALIŞMAZSA NELER YAPABİLİRİZ?
OKUL FOBİSİ NEDİR?
OKULA BAŞLAYAN ÇOCUĞA NASIL DAVRANILMALIDIR?

Artık koskoca yaz tatilinin sonuna geldik ve o heyecanlı gün geldi çattı... Ağlayan çocuklar, annesini bırakmak istemeyen çocuklar, okulda sudan çıkmış balığa dönen minikler... 

Anneler bazen fark etmeden çocuğu kendine bağımlı yapabilir ve çocuk okulda annesini bırakmak istemeyebilir. Peki bu geri dönüşü olmayan bir yol mudur veya geri dönüşü nasıl olur?... Öncelikle okul fobisi nedir, bundan bahsedelim.
Okul fobisi; çocuğun kişiliğinin şekillendiği ilk 3 yaşta annesinden hiç ayrılmayarak veya kısmen ayrılarak,eve ve aileye bağımlı hale gelip, kendini güvensiz hissettiği okul ortamında alışma zorluğu yaşaması ve okuldan korkmasıdır.
Okul fobisi genellikle ailenin yanlış tutumu sonucu veya çocuğun içine kapanık, sönük kişiliğinden kaynaklanır.

OKUL FOBİSİNİN HİÇ OLUŞMAMASI VEYA MİNİMUM SEVİYELERDE OLMASI İÇİN;
  • Çocuğu küçük yaştan itibaren kalemlerle, boyalarla, defterlerle tanıştırın.
  • Çocuğa yatmadan önce masal okuma alışkanlığı edinin ve çocuğa "okula başlayınca okumayı öğreneceksin, o zaman her şeyi kendin okuyabileceksin" gibi heveslendirici cümleler kurun.
  • Çocuğu asla okulla tehdit etmeyin (Bak şımarmaya devam edersen seni okula yollarım...) Bunu kesinlikle yapmayın.
  • Çocuğu öğretmenle korkutmayın ( sen şimdi şımarıyorsun bakalım öğretmeninin yanında da şımarabilecek misin! )
  • Okula başlamadan önce 2 yaş civarlarında çocuklarınızı atölyelerle, oyun grupları ile tanıştırın.
  • Çocuğunuzun arkadaş edinebilme becerilerini geliştirin.
  • Çocuğunuza bağımsız hareket edebilme yetisi ve öz bakım becerilerini erken yaşta kazandırın ki; okula bıraktığınızda ne yapacağını bilmez halde ağlamasın.
  • Okulu daima güzel bir ödül olarak sunun çocuğa.
  • Okul zamanı yaklaştıkça oyuncak istediği zamanlar "bu oyuncağı almamıza gerek yok, bu ve bunun çok daha fazlası ve güzeli okulda var, okulda istediğin kadar oynayabilirsin" diyerek çocuğu okula heveslendirin.
  • İnsanların yanında sürekli "şimdi bol bol oynasın da nasılsa okula başlayınca derslerden başını kaldıramayacak, oyunlar oynayamayacak!" tarzı cümleler kurmaktan çekinin...

ÇOCUĞU OKULA DOĞRU BİR ŞEKİLDE HAZIRLAMAK




Okul fobisinin oluşmaması için yapılacak şeyler uygulandıktan sonra sıra geldi çocuğun okula hazırlık dönemine. Artık ilkokula veya ana sınıfına başlıyor. 
  • Çocuğun eşyalarını, kıyafetlerini birlikte alın.
  • Okula başlayacağı için ona küçük bir ödül vermenizde sakınca yoktur (Ancak bu ödülün tek sefere mahsus olduğunu ve özellikle okula başlama hediyesi olduğunu belirtmeniz gerekiyor, aksi takdirde okula gittiği her gün sizden hediye isteyebilir)
  • Çocuğun okul eşyalarını kendisinin seçmesine izin verin.
  • Okula hazırlık, eşya alma, kayıt, öğretmenle tanışma dönemlerinin eğlenceli geçmesine zemin hazırlayın.
  • Çocuğun okula gitmesinin onu terk etmek olmadığını henüz bunun farkında değilken anlatmaya çalışmayın. Aksi takdirde " annem böyle söylüyor, demek ki beni terk etmek gibi bir olasılık var" algısını yerleştirmiş olursunuz.
  • Öğretmenle önceden tanışmak, çocukta olumlu bir etki bırakabilir.
  • Okula başlamadan önce sınıfı gezdirmek, öğretmenle iyi ve güler yüzlü bir iletişim kurmak çocuğun korkularını azaltacaktır.
  • Çocuk henüz okula başlamadan önce " ben okula gitmeyeceğim" diye ağlıyorsa onu saatlerce ikna etmeye çalışmayın. Okulun güzel bir yer olduğunu, okulu, öğretmenini, arkadaşlarını çok seveceğini, okulda çok eğleneceğini ve çok şey öğreneceğini anlatın. Ayrıca "istese de istemese de okula gitmek zorunda olduğunu, inatlaşmadan, sakin, yaşına uygun şekilde ve kızmadan belirtin. Gerisi için tepkisiz kalın çünkü o sizi sürekli gitmemek için ikna etmeye çalışacaktır.
  • Okula gitmezse yaşayacağı kayıpları anlatmayın ( bak okula gitmezsen bütün arkadaşların okumayı öğrenir, sen öğrenemezsin! ) Gitmezse yaşayacağı kayıpları değil, giderse kazanacağı şeyleri anlatın.

VE OKUL GÜNÜ GELDİ ÇATTI...



1.   Evde eğlenceli bir hava yaratın.
2.   Öncelikle anne baba olarak siz sakin olun.
3.   Mümkünse babanın ilk gün izin alıp çocuğa eşlik etmesini sağlayın.
4.   Öğretmeninizle kısa bir sohbet ederek çocuğun gerginliğini atın.
5.   Çocuğa asla ama asla dramatik, üzgün, endişeli gözlerle bakmayın.
6.   İlk gün onu sınıf dışında bekleyin ve istediği zaman bugünlük sizi görebileceğini söyleyin.
7.   Eğer sizi bırakıp sınıfa girmek istemezse öğretmene atmak yerine, sakince ikna etmeye çalışın, asıl korkusunu anlamaya çalışın. muhtemelen sizi bırakmak asıl korkusu olacaktır. Onu beklediğinizi ve eve beraber gideceğinizi, bugün sadece arkadaşları ve öğretmeni ile tanışma günü olduğunu söyleyin.
8.   İlk gün kesinlikle çocukla inatlaşıp kavga etmeyin.
9.   Çocuğu ilk günden okula bırakıp gitmeyin.
10.               İlk 1 hafta için 1,1,2,2,3 saatten fazla okulda tutmayın. (pazartesi 1 saat, salı 1 saat, çarşamba perşembe 2şer saat ve cuma 3 saat) kademeli şekilde okulda kalma saatini arttırın. (genellikle ilk 1 hafta yalnızca 1 saat tutarlar özellikle ana sınıfında, buna uyun)
11.               "Sen okuldayken ben sadece kardeşinle ilgileneceğim ya da sen okuldayken biz çok eğleneceğiz" havası yaratmayın.
12.               Tam tersi "sensiz çok üzüleceğim,evde seni bekleyeceğim" havası da yaratmayın. 
13.               İlk günden çocuğunuzu okula bırakıp gitmeyin.
14.               Çocuğa kesinlikle "sen şimdi gir sınıfa ben seni burada bekleyeceğim" gibi yalanlar söylemeyin. Bunu söylüyorsanız onu gerçekten bekleyin ki güveni kırılmasın, korkuları artmasın.
15.               Her çocuğun okula alışma süresi yaşadığı sosyal ortam, sosyo-ekonomik seviye, kişilik gibi özelliklerden dolayı farklıdır. Çocuğunuzu asla başkaları ile kıyaslamayın! ( bak şu çocuk bile hiç ağlıyor mu!)
16.               İlk bir hafta çocuğu okula bırakırken dramatik veda sahneleri yaratmayın. İlla ki "gel öpeyim, hadi bir kez sarıl da git, tamam hadi son kez öp öyle gir sınıfa..." bunlar yalnızca çocuğun sizden kopmamak için direnmesine sebep olur.
17.               Öğretmenin yanına gidip daha ilk günden " benim çocuğumun şuna alerjisi var, aman çok hassastır, aman benimkine dikkat edin, aman benimki ağlıyor özel ilgi gösterin..." tarzı şeyler söylemeyin. İlk gün öğretmen bunlara "tamam" deyip geçse de değil bunlar, çocuğunuzun adı bile aklında kalmayacaktır. O gün hem sizlerle, hem çocuklarınızla tanışan, hem ağlayan çocuklarla uğraşan, hem kendini tanıtmaya ve çocuklarınıza kendini sevdirmeye çalışan öğretmene karşı anlayışlı ve sabırlı olun.
18.               İlk gün siz yalnızca tek bir çocuğunuzla ilgilenirken öğretmeninizin minimum 10 tane çocukla ilgilendiğini ve bunun kolay olmadığını hem çocuğunuza hem kendinize telkin edin. Öğretmeniniz zaten sizinle ilgilenmeye çalışacaktır.
19.               Çocuğu okuldan söz verdiğiniz zaman alın.
20.               Ağladı diye okuldan alıp eve getirirseniz, her gün daha fazla ağlamaya başlayacaktır. Öğretmeninizle işbirliği yapın ve ağladığı zaman çocuğu eve götürmek yerine okulda kalıp, sizi ara sıra görmesini sağlayın.
21.               3. günden sonra kesinlikle sınıfa girmeyin. Siz sınıfa girdikçe sizden kopması zorlaşacak ve bütün çocuklar sınıfta annesini isteyecektir. Bu sebeple de hem öğretmenin işi zorlaşacak hem de çocuklarınızın eğitime başlama zamanı gecikecek, süreç zorlaşacaktır.
22.               Çocuğunuzla ilk gün eve gittikten sonra arkadaşları, sınıfı ve öğretmeni hakkında olumlu ve yapıcı bir şekilde sohbet edin.
23.               Sınıfınızın fiziki şartları iyi olmayabilir, oyuncaklarınız, dolaplarınız eski olabilir, bunlar çok normaldir. Kesinlikle çocuğunuzun yanında " ne biçim sınıf, dolaplar çok eski" vs diye şikayet etmeyin. 
24.               Normal bir çocuk en geç 1 hafta içerisinde okula alışır. Eğer çocuğunuz ilk hafta okula alışamadıysa çocukla öğretmenin ilgilenmesini isteyin. 2.hafta hala alışamadıysa kendinizi sorgulayın( öğretmenin dediklerini yapmıyor muyum, yanlış mı davranıyorum, fark etmeden çocuğu kendime bağımlı hale mi getiriyorum...) Eğer çocuk 1 ay geçmiş ve hala okula alışamamışsa öğretmeninizle görüşüp çocuğu bir psikolojik danışmana veya pedagoğa götürün.
25.               Siz yokken çocuğunuz açlıktan, soğuktan donarak ya da sıcaktan terleyerek ölmez endişelenmeyin :) Eğitimciler; siz yokken çocuğunuzun kendi kendine yetebilmesi için eğitim almıştır ve emin olun siz yokken de onlar gayet mutlu olabilirler, kendilerini koruyabilirler ve kendilerine yetebilirler :) Siz rahat olun ki, çocuğunuz da rahat olsun.
26.               Çocuğunuz artık bir bebek değil, büyüyor ve bir birey oluyor. Bunun farkına verin ve çocuğunuza bebek gibi davranmayın. ( Biliyoruz ki onlar 50 yaşına da gelse hep sizin bebeğiniz ama bırakın birazcık da yetişkin olmayı, sorumluluk almayı tatsınlar :> )
27.               Okul zamanı çocuğunuzun iştahı kesilebilir, inatçılık etme oranı artabilir, aşırı öfkeli olabilir ve hiç beklemediğiniz alışkanlıklar edinebilir. Bunların hepsi çok normal ve gelip geçici süreçlerdir. 
28.               Mutlu olun. Çocuğunuz artık daha sosyal, daha bilgili, daha girişken, daha konuşkan bir çocuk olacak :)
VELİ - ÖĞRETMEN İLİŞKİSİ

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4vXHkNJ7auv5p_egcGU0p02mbOhUSzJ6qumbEm0q6zjdVrotrfcbtEUAVlg6lHUUYG9b2wzuLXAEdxtdU_M1lWx8mRhGirBLjA5tb43psdg8CyoLlTCmPJofejI51AG5Axp38C1IFlYP0/s1600/imagesqjkd8pd1-B3A2-1901-BD3F.jpg


Öğretmenle sağlıklı ilişkiler kurmak her zaman çocuğunuza ve size olumlu katkılar sağlar.
Öğretmeni ile annesinin arasının iyi olduğunu bilen çocuk okula da gitmekten korkmaz.
Öğretmeninizin verdiği formları ve resmi evrakları kurşun kalemle değil mavi tükenmez veya pilot kalemle eksiksiz ve net bir şekilde doldurun. Bu evraklar çocuğunuz hakkında yetkililere tam bilgi verir.
Öğretmen sizin arkadaşınız değildir ancak size arkadaşınız kadar yakın olmalı, evinizin okula uzaklığını, evinizde kaç kişi yaşadığınızı, evde çocuğun odası olup olmadığını, çocuğun kaç kardeş olduğunu, maddi durumunuzu, babanın çocuğa karşı tutumunu, hastalıklarını, alerjilerini bilmek zorundadır. Ancak bu şekilde çocuğunuza sağlıklı bir eğitim verebilir. Örneğin daha önce 3 yıl kreş, ana okuluna gitmiş bir çocuğa maviyi, pembeyi öğretmeye ya da sosyo ekonomik seviyesi düşük bir yerde Fransızca eğitim vermeye çalışmaz. Uygun eğitim her zaman doğru sonuçlar verir.
Öğretmeninizin ne giydiği, saçının ne renk olduğu, ne taktığı ile ilgilenmek yerine verdiği eğitimin kalitesi ve doğruluğu ile ilgilenin. 
Öğretmeninize ne olursa olsun akıl vermeye çalışmayın. Nasıl ki öğretmeniniz size evinizi nasıl temizlemeniz gerektiği ile ilgili akıl vermiyorsa siz de ona işi ile alakalı akıl vermeyin. O zaten işini bildiği için o sınıfta.
Öğretmeninizle fikir alışverişi yapmak akıl vermek değildir. Düşüncelerinizi paylaşmaktan çekinmeyin.
Öğretmeniniz belli bir müfredatı uygulamak zorundadır. Ondan zorla farklı şeyler öğretmesini istemeyin.
Öğretmeniniz yeri gelecek, çocuğunuzu sizden iyi tanıyacak, onun söylediklerine kulak asın.

HERKESE KOLAY GELSİN :)
DERYA GÜNEŞ
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ
















28 Eylül 2015 Pazartesi

AYKIZ





Bir varmış bir yokmuş… evvel zaman içinde kalbur saman içinde, gökyüzündeki aydede yaşayan bir kız varmış.  Bu kıza periler “Aykız” adını koymuşlar.  Aykız ayda yaşar, şarklılar söyler, bisiklete biner, salıncakta sallanırmış. Aykız yaşamayı o kadar severmiş ki, bu yüzden hep gülümsermiş.  Aykız yaşamayı çok severmiş ama hiç arkadaşı yokmuş. Çünkü ayda yalnız yaşıyormuş.”keşke benim de arkadaşlarım olsa” diye düşünür dururmuş…
Günlerden bir gün, kocaman bembeyaz, pamuk gibi bir bulut aydedenin önüne gelmiş.
-          Merhaba Aykız, nasılsın bakalım, demiş. Bir süre beklemiş ama hiç ses çıkmamış Aykız’dan… Bulut bir kez daha seslenmiş;
-          Merhaba Aykız, huu huu orada mısın?... Yine ses gelmemiş. Bulut da ayın diğer tarafına dolanmış. Orada Aykız’ı bulmuş. Zavallı Aykız, ayın bir ucunda tek başına oturmuş ağlıyormuş. Onu ilk kez ağlarken gören bulut çok şaşırmış.
-           Neyin var Aykız, ne oldu sana, neden ağlıyorsun? Diye sormuş.
Aykız ıslak gözleri ile buluta bakmış.
-          Sevgili bulut kardeş, ben neden herkes gibi yeryüzünde çocuklarla oynayamıyorum, benim neden hiç arkadaşım yok, demiş. Onun bu üzgün halini gören bulut çok üzülmüş.
-          Üzülmekte haklısın Aykız, her çocuk arkadaşı olsun, onlarla birlikte oynasın ister ama senin burada hiç arkadaşın yok, bu seni çok üzüyor olmalı, demiş. Aykız da;
-          Evet bulut kardeş, kendimi çok yalnız hissediyorum, benim de arkadaşlarım olsa, onları çok sevsem, oyuncaklarımı paylaşsam, birlikte oyunlar oynasak… Öyle çok isterdim ki… Ama ben burada yapayalnızım. Yeryüzünde çocuklar birlikte oyunlar oynuyorlar, birbirlerini çok seviyorlar, hiç kavga etmiyorlar. Keşke ben de onlar gibi olabilsem, demiş…
Anlattıkları karşısında çok üzülen bulut;
-          Hadi gel, seni yeryüzüne indireyim, demiş.
Aykız buna çok şaşırmış.
-          Beni yere kadar nasıl indireceksin bulut kardeş, yere düşerim, demiş.
Bulut ona gülümsemiş, merak etme bir planım var; benim içimdeki nem miktarı artınca yağmur yağdıracağım, seni de bir yağmur damlasının içine saklayacağım, demiş.  (nem ne demek, nasıl yağmur yağar?)
Bu fikri çok beğenen Aykız, hemen hazırlıklara başlamış. Yanına kıyafetler, oyuncaklar almış. Yeterince nem alan bulut ise yağmur yağdırmaya başlamış. Aykız bir yağmur damlasının içine girmiş ve bulut onları yeryüzüne doğru göndermiş. Uzuuun bir yolculuğun ardından yağmur damlası “pıtt!”diye toprağa düşüvermiş. Damla toprağa düşer düşmez, Aykız da kendini yerde bulmuş.
-          Oh sonunda geldik, ne uzun bir yolculuktu, çok yoruldum, demiş…
Aykız etrafına şöyle bir bakınmış, burası bir çiçek bahçesiymiş…. Rengarenk çiçekler; güller, papatyalar, menekşeler, karanfiller… Mis gibi kokuyorlarmış.  (güzel bir koku soluyormuş hareketi yapılır) Aykız böyle kendi kendine etrafa bakınırken bir ses duymuş;
-          Aycan! Aycan! Oğlum kendine dikkat et olur mu?
Aykız çok heyecanlanmış. Minicik bedeni ile hemen bir çiçeğin dalları arasına saklanmış.
Aycan;
-          Tamam anneciğim merak etme, bahçede biraz oyun oynayıp, eve geleceğim, demiş.
Aycan eline bir top alarak oradan oraya zıplatmaya başlamış. Onu bir kenarda sessizce izleyen Aykız, merakla Aycan’ı incelemiş. Aycan ondan çok daha büyük ve bir erkek çocukmuş. Aykız onu izlerken Aycan’ın topu papatyanın dallarına çarpmış ve Aykız bir anda ortaya çıkıvermiş.  Dalların arasında minicik bir kızın çıktığını gören Aycan çok korkmuş. Ne diyeceğini bilememiş.
Aykız biraz utangaç bir sesle;
-          Merhaba, benim adım Aykız, ben aydan geldim, beni bir bulut, yağmur damlası ile gönderdi buraya, demiş.
Aycan onu heyecanla dinlemiş. Sonra heyecanını yenmiş;
-          Merhaba Aykız, benim adım da Aycan, tanıştığımıza memnun oldum ve dünyamıza hoş geldin, demiş.
Aykız ve Aycan bir süre konuştuktan sonra çok iyi arkadaş olmuşlar ama Aykız, o kadar küçükmüş ki, Aycan onunla birlikte oyun oynayamıyormuş.  En sonunda aklına bir fikir gelmiş;
-          Aykız biz seninle oyunlar oynayamıyoruz, senin kendine göre arkadaşlar bulman lazım, seni parmak çocuklar ülkesine götüreceğim, demiş.
-          Parmak çocuklar ülkesi mi? Diye şaşkınlıkla sormuş Aykız.
Aycan ona parmak çocuklar ülkesini anlatmış;
-          Orada senin gibi minik çocuklar vardır, orası çok mutlu bir ülkedir, herkes senin boylarındadır ve çok iyidirler. Bütün gün oyunlar oynayıp, şarkılar söylerler, demiş.
Bunları duyan Aykız, çok heyecanlanmış. Hazırlıklarını yapıp yola çıkmışlar. Yürümüşler, yürümüşler, dere tepe düz gitmişler, en sonunda minik bir diyara varmışlar. Burada herkes, Aykız kadar minik,neşeli ve iyi kalpliymiş. Aycan Aykız’ı buraya bırakmış ama bırakırken çok üzülmüş;
-          Seni çok özleyeceğim, ne zaman istersen yanıma gelebilirsin, çiçek bahçesinde ben sana çiçekleri anlatırım, sen de bana aydedeyi anlatırsın, demiş.
Birbirlerine sarılmışlar ve ayrılmışlar. Aykız Aycan’a el sallamış ve parmak çocuklar ülkesine girmiş. Bu ülkeye girer girmez hemen etrafına çocuklar toplanmış.
-          Hoş geldin, sen kimsin? Diye sormuşlar merakla. Aykız onlara başından geçenleri bir bir anlatmış. Parmak çocuklar ülkesindeki çocuklar onu usulca dinlemişler ve hemencecik aralarına kabul etmişler. Hepsi Aykız ile çok iyi arkadaş olmuş, birlikte oyunlar oynamışlar, oyuncaklarını paylaşmışlar, hiç kavga etmeden mutlu bir şekilde yaşamaya başlamışlar.
Günler böyle mutlu bir şekilde geçerken, Aykız evini özlediğini anlamış. Kendi kendine sürekli “acaba aydede ne yapıyor, orada kalan oyuncaklarım beni özledi mi, bulutlar bensiz üzülüyor mudur acaba?”diye sormaya başlamış. Onun bu halini gören aydede bir gece Aykız’ın rüyasına girmiş;
-          Merhaba Aykız, burada günlerin çok güzel geçiyor, çok güzel arkadaşlıklar edindin, mutlu musun? Diye sormuş.
Aydedeyi rüyasında görünce çok sevinen Aykız;
-          Evet aydede, burada bir sürü arkadaşım oldu, benimle oyuncaklarını paylaşıyorlar, beni çok seviyorlar ama ben seni çok özledim, beni tekrar yanına alır mısın? Demiş.
Aydede;
-          Sevgili Aykız, burada mutsuz olduğun ve yalnız kaldığın için bulut seni dünyaya gönderdi, ben hep buradayım ama sen orada daha mutlusun, yalnız değilsin,herkes seni çok seviyor, daha çok oyuncağın oldu, bence orada kalmalı ve mutluluğun tadını çıkarmalısın, buraya gelirsen bir süre sonra yine yalnız kaldığın için sıkılacaksın, demiş.
Onu dikkatle dinleyen Aykız, aslında mutluluğun belli bir yerde değil, insanın içinde olduğunu anlamış. “mutluluk birinin yanında değil, benim içimde, gittiğim her yere onu götürebilirim” demiş kendi kendine. 
Aydede konuşmaya devam etmiş;
-          Ben her zaman gökyüzünden sana bakıyor olacağım ve her gece uyumadan önce sana ninni söyleyeceğim, her gün yağmur yağarken bulutlar damlaları yüzüne serpecek, böyelikle onlar da seni yalnız bırakmamış olacak, sen yalnız değilsin, biz hep yanındayız, demiş.
Aykız o sabah uyandıktan sonra o kadar mutluymuş ki,” ben hep mutluluğu başka yerlerde aradım, oysa mutluluk benim olduğum yerde” demiş.
O günden sonra Aykız, her yağmurda damlaların altına girmiş, bulutlarla konuşmuş ve her gece aydedenin o güzel ninnisini dinleyerek mışıl mışıl uykuya dalmış…
Aydede okusun ninniyi,
Mutluluk sarmış içini,
Açmış çiçek bahçesi,
Aykız’ın sarı çiçeği,
Sarmış her yanı sevgisi…
Aydede ninniyi okusun,
Aykız erken uyusun,
Boyu çok uzun olsun,
İçi sevgi dolsun…
Uyu Aykız uyu,
Uyu çabucak büyü…