2 Eylül 2015 Çarşamba

ÇOCUKLARDA BİLGİSAYAR/TELEVİZYON/TELEFON BAĞIMLILIĞI


ÇOCUKLARDA BAĞIMLILIK


- Kalk artık şu televizyonun başından!
- Bu kadar bilgisayar yeter!
- Saatlerdir tabletle oynuyorsun!
- Şu telefonla oynamayı bırak artık!... Bu cümleler siz de tanıdık geliyor mu?

Günümüzün en büyük sorunlarından biri; çocuklarda, gençlerde hatta yetişkinlerde görülen ve "davranışsal bağımlılık" adı altında değerlendirilen bilgisayar, tablet, telefon, televizyon bağımlılığıdır. Hemen hemen her evde yaşanan bu sorunlar anne ile çocuğun ilişkisini bozmakla kalmaz, çocuğa sosyal, bilişsel ve psikomotor alanda çok büyük kayıplar yaşatır. Elbetteki yararlı yanları da var ancak maalesef henüz teknolojiyi yararlı olacak şekilde kullanmayı dünya yüzünde hiç kimse tam anlamıyla becerebilmiş değil. Özellikle; teknolojinin çok kısıtlı olduğu zamanlarda doğup, bir anda patlayan ve gelişen teknoloji çağı arasında sıkışmış bir nesil için bu dengeyi kurmak maalesef bir hayli zor görünüyor. Peki bunun bir çıkar yolu yok mudur? Tabi ki vardır. Sabır ve emek isteyen bir süreç ve bilinçli yaklaşım ile her konu çözülür.


BİLGİSAYAR / TELEVİZYON / TELEFON BAĞIMLILIĞININ SEBEPLERİ:

  1. Merak duygusu (acaba bu oyun nasıl oynanıyor, acaba neler var, acaba yapabilir miyim?...)
  2. Çocuğun evde "başarma güdüsünün" yeterince tatmin edilmemesi ( çocuğa sürekli beceriksiz muamelesi yapmak; onda sürekli bir şeyleri kazanma ve başarma hissiyatı doğurur. Bunu en kolay tatmin edebileceği ortam da bilgisayarın, telefonun, tabletin olduğu ortamlardır.)
  3. Yaptığı davranışlarda çocuğu takdir etmemek ( siz ona aferin demiyorsunuz ama bilgisayarda kazandığı her oyunda altınlar, puanlar, konfetiler kazanıyor, leveller atlıyor...)
  4. Evde anne ve babanın çocukla yeterince kaliteli zaman geçirmemesi (anne sürekli mutfakta, baba işten geliyor televizyon karşısında, bu çocuk ne yapsın?...)
  5. Anne ile babanın evde huzursuz olması (evde huzursuzluk olunca çocuk da kendini ışıkların, seslerin, şarkıların, başarma duygusunun olduğu renkli dünyaya atıveriyor)
  6. Çocuk daha yaşına gelmeden eline telefon alıp bir tuşa bastığında ailece kutlamalar yapılması, çocuğa "aaa tuşa bastı, bak neler yapıyor, şimdiki çocuklar çok zeki..." diye EİNSTEİN (ünlü fizikçi) muamelesi yapılması
  7. Eve bir misafir geldiğinde, çocuğun tablette herhangi bir tuşa basıp bir başarı elde etmesini ballandıra ballandıra anlatmak (benim çocuğum çok zeki, baksana nasıl da oynuyor...) Siz bunu yaparsanız, çocuk yüceltilmekten memnun olacak ve siz geleceğin bağımlı bireyini yaratmaya bir adım daha yaklaşmış olacaksınız.
  8. Çocuk hakkında okumamak, çocuğu tanımamak. ( 3 yaşındaki çocuğa kalk bana yemek pişir derseniz yapamaz değil mi? Dolayısıyla da çocuk ne yapar, onu cezbeden şeylere yönelir. Mesela tablette oyun oynamak...)
  9. Çocuğu çocuk sineması, çocuk tiyatroları ile tanıştırmamak, oyun oynamasına izin vermemek.
  10. Çocuğun bilgisayar, tablet, televizyon başında durmasını; işleri bitirmek veya yaramazlık yapmaması için bir fırsat olarak görmek ( televizyon ya da bilgisayar çocuğun bakıcısı değildir, siz kurda kuzuyu emanet ediyorsunuz)
  11. Çocuğa; arkadaş edinme, fiziksel aktivitelerden zevk alma, sizinle birlikte bir şeyler yapma, üretme güdüsü aşılamamak.
  12. Evde çocuğu ayak altında görmeye tahammül edememek.
  13. Çocuğu televizyon karşısına atmayı bir "kafa dinleme seansı" olarak görmek.
  14. Baba akşam işten geldiğinde televizyon izleme ayinlerinin düzenlenmesi ( siz akşamları ailecek televizyon karşısına oturur, kekler, börekler, patlamış mısırlar, kolalar, pastalar servis eder, çocuk için şahane ortamlar yaratırsanız elbetteki geleceğin bağımlı çocuğunu yaratmada bir tuğla daha eklemiş olursunuz...)
  15. Annenin veya babanın veya her ikisinin de aşırı baskıcı tutumu ( çocuğu sürekli disipline etmeye çalışırsanız, o da disiplin derdinin olmadığı, dilediği gibi at koşturabildiği, sürekli takdir edildiği ve dünyadan soyutlandığı ortamlara sığınır)
  16. Annenin veya bananın veya her ikisinin de aşırı rahat tutumu ( siz bu kadar rahat davranırsanız çocuk yine onu cezbeden dünyada teselli arayacaktır)
  17. Çocuğun okulda başarısızlık korkusu yaşaması...
Bu maddeler yaşantılara göre çoğaltılabilir. Görünen o ki; bir çocuk kendi kendine bağımlı olmuyor; onu buna teşvik eden yanlış tutum ve davranışlar var. Anne babalar bunun farkında olmadığı için çocukta geleceğini etkileyen ve tamiri mümkün olmayan yaralar açılıyor. Nedir bu tamiri mümkün olmayan yaralar?

BİLGİSAYAR / TELEVİZYON / TELEFON BAĞIMLILIĞININ ZARARLARI:

  • Çocuğun arkadaş edinme becerisi gelişmez.
  • Teoride her şeyi bilen ama sosyal ortamlarda uygulamaya geçmeye kalkınca annesinin arkasına saklanan çocuklar ortaya çıkar.
  • Nezaket kurallarını bilmeyen, sürekli inatlaşan, sürekli mızmızlanan, ilişki kurmayı bilmeyen çocuklar meydana gelir.
  • Kendini ifade etme, öz bakım ( kendi kendine hareket etme) becerileri gelişmez; sürekli "anne ayakkabımı bağla, anne çorabımı giydir, anne su ver" diyen bir çocuk ortaya çıkar.
  • Bir işi kendi kendine başlatmak yerine hep sizin başlatmanızı bekler.
  • Oyun oynadığı, eğlendiği, vakit geçirdiği bu sanal dünya o kadar renkli, hareketli, sesli ve değişkendir ki; çocuk gerçek dünyaya döndüğünde her şey ona çok durağan, sıkıcı ve basit gelir. Dolayısıyla da HİPERAKTİVİTE başgösterir.
  • Çocuğun sanal ortamlarda öğreneceği şeyler de olacaktır elbette; sayılar, rakamlar, toplama, okuma... Birçok şey öğrenebilir. Okula gitmeden bunları öğrendiğini düşünün. Kasım ayının 17'si geldi (örneğin) sınıfta 7 rakamı öğrenilecek.. Ama sizin çocuğunuz zaten bunu biliyor... Sonra öğretmenden şu lafları duyacaksınız: "Sürekli derste konuşuyor, arkadaşlarına sataşıyor, niye böyle yapıyorsun dediğimde de 'canım sıkılıyor' diyor"... Ne hoş bir tablo değil mi?... BIRAKIN HER ŞEYİ ZAMANINDA ÖĞRENSİN...! 10 yaşında doktor olmayacak bu çocuk, bırakın toprağa ayak bassın, arkadaş edinsin, hoplasın, zıplasın, çocukluğunu yaşasın...
  • Çocuk evde istenmediğini düşünür ve daha çok sanal dünyaya sarılır. Bu bir kısır döngü şeklinde devam eder.
  • Anne ile çocuk, baba ile çocuk ve anne ile baba ilişkisi bozulur. Anne ile baba fikir ayrılığına düşer.
  • Ebeveynler çocuğunu tanıyamaz, fikirlerini öğrenemez.
  • Saatlerce sanal ortamlarda duran çocuğun dil gelişimi yavaş olur, dil gelişimi normal olsa bile sosyal gelişimde geri kalır.
  • Çocuk bu sanal ortamlarda sürekli oturarak takıldığı için, fiziksel gelişi de çok sağlıklı olmaz, kas gelişimi yavaş olur, temiz hava solumadığından astım olma oranları yüksektir...
  • Çocuk bir şeyleri fiziken yapmadığı yani yaparak yaşayarak öğrenmediği için dünyaya karşı daha korkak ve çekingen olur.
  • Önceki maddenin tam tersi; çocuk birkaç oyun oynayabiliyor, kazanabiliyor diye aşırı derecede bilmiş ve ukala tavırlar sergiler, hele bir de bu sempati olarak algılanır, etraftakiler " ay sen çok bilmişe bak hele haha.." tarzında bir yaklaşım sergilerlerse geçmiş olsun geleceğin duygusuz, duyarsız, kalp kırmaktan korkmayan, kaba, küstah bireyi için bir adım daha attınız...
Peki bizler evlatlarımızın bu durumlara düşmemesi; DUYGULARINI VE KENDİNİ İYİ İFADE EDEBİLEN, ÖZ BAKIM BECERİLERİNİ KAZANMIŞ, ÇALIŞKAN, GİRİŞKEN, SAĞDUYULU, YARDIMSEVER, SOSYAL bireyler olmaları için neler yapabiliriz? Çocuklarımızı sanal alemden minimum zararla, maksimum yararla nasıl kurtarabiliriz?

                    ANNE VE BABANIN ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVLER:
  • Öncelikle "şimdiki çocuklar çok zeki" mantığından bir güzel sıyrılın. Zeka yüzyıllar geçtikçe artan bir şey değildir; artan şey imkanlar ve gelişen teknolojidir. Eğer zeka gittikçe artan bir şey olsaydı; 100 yıl önce doktorlar, mühendisler, mimarlar olmazdı... Şimdi ise uzayda yaşıyor olurduk.
  • Çocuk telefonda bir tuşa basınca evde konfetiler patlatıp, kutlamalar yapacak kadar mühim bir şey olmuş tepkisi vermeyin.
  • Çocuğunuzu 2 hatta mümkünse 3 yaşına kadar televizyondan, bilgisayardan ve tablet telefonlardan uzak tutun.
  • Her akşam televizyon karşısına geçme adetinizden vazgeçin. Çocuğu buna alıştırmayın.
  • Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin, onunla oyun oynayın, şarkılar söyleyin, birlikte bir şeyler üretin.
  • Rakibiniz olan sanal ortam, sizden çok daha hareketli, renkli ve değişken. Onunla mücadele edin; siz daha eğlenceli olun, çocuğunuzun başarma güdüsünü, hareket isteğini tatmin edin.
  • Hopladı zıpladı, kırdı, dağıttı diye bağırmak yerine oyununa eşlik edin. Öğretmeniz gereken şey; kendi dağıttığı şeyleri kendisinin toplaması gerektiğidir.
  • Çocuğa sürekli akıl vermekten vazgeçin. Onların sürekli öğüt verilmeye değil, iyi örnekler görmeye ihtiyaçları var. Siz elinizden telefonu düşürmezseniz, çocukla ilgilenmezseniz emin olun çocuğunuz dünyanın en sempatik, en çalışkan, en şeker çocuğu olmaz. Tahmin edileceği üzere donuk, hiperaktif ya da içine kapanık bir çocuk olur.
  • Çocuğunuz size soru sorduğunda sürekli bilmiyorum cevabı vermek ya da soruların tahammül edememek yerine birlikte araştırmayı deneyin. Böylelikle çocuğun merak konusunda sürekli arayışta olması güdüsünü tatmin etmiş ve onunla kaliteli zaman geçirmiş olursunuz.
  • Baba ile her konuda olduğu gibi bu konuda da işbirliği halinde olun.
  • Evde ortak kararlar belirleyin ve sürekli bu kurallara uyulması için çaba harcayın.
  • "N'oolur 5 dakika daha oynayayım" yalvarışlarına asla aldırmayın. O 5 dakika 5 saat olur, sonra "ben nerede hata yapıyorum?" dersiniz.
  • 3-6 yaş arası günde 1 saatten fazla kesinlikle oynamasına izin vermeyin. 6 yaşından sonra sabah 1, akşam 1 saatten fazla oynamasına izin vermeyin.
  • Çocuk sanal ortama girmeden önce alarmınızı kurun, çocukla anlaşmanızı yapın ve alarm çalar çalmaz, anlaşmayı hatırlatıp elinden alın.
  • Çocuğa izin verdiğiniz süre sonunda (oyunu bittikten sonra) mutlaka bir şey ile oyalanması için onu teşvik edin. (Oyundan sonra birlikte markete gidelim mi, birlikte parkta oynayalım mı, yürüyüşe çıkalı mı, çiçekleri sulayalım mı, oyuncaklarını dizelim mi, oyundan sonra yemek yapmama yardım eder misin, oyun bitince babana pasta yapalım mı...)
  • Çocuğunuzun resim, müzik, dans, spor gibi faaliyetlerle uğraşması için çaba sarfedin. Sosyal hayatta çok mutlu ve tatmin olan bir çocuk sanal ortamdan uzak duracaktır.
  • Sanal ortamı kontrollü kullanmayı öğrenin ve öğretin.
  • Verdiğiniz sözleri tutun ve aldığınız kararları kesinlikle aksatmayın, uygulayın.
  • "yeter ki ağlamasın, aman sussun da..." düşüncelerini hemen zihninizden uzaklaştırın. Bırakın ağlasın. Şimdi o ağlamazsa ileride siz ağlarsınız; başarısızlığını, hayalkırıklıklarını gördükçe...
  • Çocuklarınızı kitapların sihirli dünyası ile tanıştırın. Onların zihnine hazır görüntülerin, seslerin girmesine izin vermeyin. Bırakın siz okuduğunuzda hayal gücünü çalıştırsın, düşünsün, hayal etsin, zihni tıkır tıkır çalışsın.
  • Çocuğu bilgisayar başından kaldırıp, oyuncakların içine atmayın. Oyun oynayın, birlikte zaman geçirin.
  • Sürekli bilgisayarı açmamakla, telefonu vermemekle, televizyonu yasaklamakla tehdit etmeyin. Yalnızca kontrollü olmayı öğrenin...
Çocuklarımız, geleceğe gönderdiğimiz mektuplardır. İleride güzel şeyler okumak istiyorsak; bugün güzel şeyler yazmamız lazım.
HERKESE KOLAY GELSİN :)

DERYA GÜNEŞ
OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİ








1 yorum:

  1. Maalesef günümüzde çocukları bunlardan ayırmak mümkün değil. Benimde bir kızım var 2.5 yaşında maalesef tablet ve telefonu olmadan kavga dövüş her yer. Yazarın birisi şurada da yazmış. Omurga ve boynunda sıkıntı olabilir diye çok korkuyorum.
    burada

    YanıtlaSil