Fufu bir sabah uyanmış, annesine ve babasına "Günaydın!"demiş. Sabah kahvaltısını yapmak için en sevdiği ağacın yanına gitmiş. Uzun hortumunu uzatmış, bir dal koparmış. Sonra da yapraklarını afiyetle yemiş. Kahvaltısı bittikten sonra öyle çok susamış ki, kendisine su içeceği bir gölet aramaya başlamış (gölet ne demek?). Fufu göleti aramış aramış bir türlü bulamamış. "Uzun zamandır yağmur yağmıyor, heralde hiçbir yerde gölet oluşmadı" diye kendi kendine söylenmeye başlamış. Onun sesini duyan akbaba;
- Su arıyorsan boşuna buralarda dolaşma, yağmur yağmadığı için su bulamazsın." Demiş.
Çok susayan Fufu ise;
- Ama ben çok susadım, nereden su bulacağım? Demiş.
Kötü kalpli akbaba Fufu'nun çaresiz olduğunu görünce onu kandırmaya karar vermiş;
- Bu yoldan dümdüz gidip, şu tepeciği aştığın zaman orada su bulacaksın,demiş.
Kötü kalpli akbabanin amacı; Fufu'ya yolunu kaybettirmekmiş.
Çok susadığı için çaresiz kalan Fufu, akbabanin söylediği yere gitmeye karar vermiş. Yürümüş yürümüş yürümüş... en sonunda tepeciğin önüne gelmiş. Tepeye tirmanacakmis tirmanmasina ama Fufu'nun kollari ve bacakları çok kalınmış, parmakları da taşlara tutulmasını engelliyormuş. Fufu hemen pes etmemiş. Düz yerlerden, kayaliklardan tırmana tırmana tepenin üstüne çıkmış. Akbabanin dediği gibi burada kocaman bir nehir varmış. Fufu bir an öyle heyecanlanmış ki, sağına soluna dönmeye başlamış. (Çünkü filler zıplayamaz). Tam bu sırada Fufu'nun birden ayağı kaymış ve tepeden aşağı yuvarlanmaya başlamış. Taş, toprak, kayaliklar derken Fufu yuvarlana yuvarlana cumburlop diye nehire düşüvermiş. Nehir çok hızlı akiyormuş. Hemen hortumu ile bir ağaca tutnmaya çalışmış. Ancak ağaç Fufu'nun ağırlığını kaldiramamis ve Çıt! diye kırılmış. Fufu bu ağacın gövdesine tutunarak saatlerce sürüklenmiş. En sonunda uykusu gelmiş ve sürüklenirken ağacın kütüğünde uyuyakalmış. Uyandığında ise kendini bir ormanın kenarında bulmuş. Hemen kalkmış. Yürümeye başlamış. Artik evinden çok uzaklardaymış. Ağaç dallarına sürte sürte ormandan çıkmayı başarmış. Başarmış başarmasina ama kendini bambaşka bir dünyanın içinde bulmuş. Insanlar, arabalar, ışıklar, sesler... "Burası bir şehir olmalı" demiş ve insanların arasında yürümeye başlamış. Insanlar ise Fufu'yu görünce bir canavar görmüş gibi çığlık çığlığa oradan kaçışmaya başlamış. Fufu kendisini çok kötü hissetmiş.
- Durun kaçmayın, ben canavar değilim, kimseye zarar vermem, demiş ama kimse onu duymamış.
Biraz sonra Fufu'nun etrafını bazı insanlar sarmış ve Fufu'yu bayıltıp bir kafese sokmuşlar. Fufu gözlerini açtığında canı çok yanıyormuş. Her yeri yara bere içindeymiş. Onu kapattıkların kafes çok küçükmüş. Burada rahatça hareket edemiyormuş. Biraz sonra yan tarafta bir aslanın kukremesini duymuş;
- Hoşgeldin fil, nereden geldin böyle.
Fufu bir anda çok korkmuş.
- Ben çok uzaklardan geldim, sehirde kayboldum, beni buraya getirip kapattılar, demiş.
Zavallı Fufu, öylesine üzgünmüş ki; akbabayi dinlediği için kendine çok kızmış. Evini, annesini ve babasını çok özlemiş.
Fufu'yu günlerce bu kafeste tutmuşlar.
Günlerden bir gün bir çocuk Fufu'nun yanina gelmiş. Parmaklıkların arkasından;
- Merhaba, benim adım Barış, senin adın ne?
Ilk kez kendisi ile birinin konuştuğunu duyan Fufu çok sevinmiş.
- Merhaba benim adim da Fufu, tanistigimiza memnun oldum, demiş.
Barış kendisi ike konuşan fil ile arkadaş olmaya karar vermiş.
- Ben de memnun oldum, neden buradasın? Annenin ve babanin yaninda olman gerekmez mi? Demiş.
Fufu başından geçen her şeyi anlatmış.
Barış o kadar üzülmüş ki, " benim Fufu için bir şeyler yapmam lazım "demiş ve aklına çok güzel bir fikir gelmiş.
- ben yarin tekrar geleceğim, beni bekle, demiş ve oradan ayrılmış.
Ertesi gün Barış gelene kadar Fufu yerinde oturamamış. Barış geldiğinde çok heyecanlanmış ve şaşırmış. Barış'ın yanında Özgür, Sevgi, Doğa ve Cesur adında 4 tane daha arkadaşı gelmiş. Özgür, hayvanların tutsak edilmesini hiç sevmezmiş. Sevgi, kalbi sevgi ile dolu cici bir kızmış. Doğa, ağaçları, temiz havayı çok sever, herkesin evinde yaşamasını istermiş. Cesur ise, kimseden korkmaz, cesareti ile kötülere karşı herkesi korurmuş. Barış bütün arkadaşlarını Fufu ile tanıştırmış.
Fufu;
- Ee peki şimdi ne yapacağız, diye sormuş.
Barış ve arkadaşları bir çantadan çıkardıkları yüzlerce balonu sisirmeye başlamışlar. Bu hiç de kolay değilmiş. Çünkü Fufu çok ağırmış ve onu kaldırmak için çok balon gerekiyormuş. Hiçbiri pes etmeden balonlari tek tek şişirip bağlamışlar. Daha sonra gizlice Fufu'yu kafesten çıkararak, balonları Fufu'nun sırtından bağlamışlar. Baglar bağlamaz Fufu havalanmaya başlamış. Yavaş yavaş yerden yükselmiş. Uzaklaşmadan bütün arkadaşlarına teşekkür etmiş ve gökyüzünde yol almaya başlamış. (Çocuğa resim gösterilir)
Fufu sehirleri aşmış, bulutların üstünden geçmiş. En sonunda yuvasına doğru inmeye başlamış. Inmek için de balonlari tek tek patlatmış. En son balon patladığında ise Fufu artık evinin önündeymiş. Onu gören anne ve babasi hortumları ileona sarılıp ağlamışlar. Onu çok özlediklerini söylemişler. Fufu da birdaha anne babasından izin almadan uzaklara gitmeyecegine söz vermiş. Annesi Fufu'yu yıkamış, yaralarını sarmış. Artık çok yorulan ve uykusu gelen Fufu, yatağına yatmış ve arkadaşlarını hayal ederek uykuya dalmış. . .
DERYA GÜNEŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder